10 Ağustos 2011 Çarşamba


MÜNKİR MÜNAFIK’IN SOYU, MÜNAFIK ATEİST’İN HUYU

ALINTI

Münkir: İnkar eden, Tanrının varlığını tanımayan, Ehlibeyt erkanını tanimiyan yani iman etmeyen, Alevi olmayan.

Müminler cikinca Hak divanına,
Münkir olanlarda hal nice oldu

(Pir Sultan Abdal)

Münafık: Bozguncu, iki yüzlü, inanmayan, inanmadığı halde inanmış görünen, Alevi olmayan.

Mümin olan Hakka tapar,
Münafıklar yoldan sapar.

(Pir Sultan Abdal)

Ateist: Allah’ın varlığına inanmayan, yani iman etmeyen, Alevi olmayan.

Muhammed Ali’nin güzel yolları,
simdi turlu türlü yol eylediler

(Pir Sultan Abdal)

İlginç bir durum….hele diyeceksin ki niye?..... Geçenlerde Ateistín biri Ceme girmiş Dede’ye de çok yakın oturuyordu nerdeyse Muhammed Ali’nin postuna kendisi oturacaktı ve okadır iştahlı dizlerine vuruyordu ki “Allah Allah deyu” görünüşte sanki semaha kalkıp göğe uçacaktı.

Şüphemiz yok Hak Muhammed Ali’dir, bilmeyene mülcem soyu dediler

(Pir Sultan Abdal)

İlginç olanda burada zaten, sen Münkir’sin veya Münafık’sın dediğim zaman hemen kızarlar karşı çıkarlar, ne diyorsun ya sensin Münkir diye karşılık verirler. Sen Ateistsin dediğim zaman normal karşılıyorlar. Üstelik bunlar genel anlamda ne kadar Alevi ailenin çocukları olsalarda yaşam boyunca sol örgütlerin içinde büyümüşlerdir “örneğin örgüt lideri” onlara belirli kişiliği vermiştir ve eski huylarından halen vaz geçmemişlerdir, dik kafalı hüküm verircesine yorumlar.

Muhammed Ali’nin güzel yolları, yola yana yana gider kalmadı

(Pir Sultan Abdal)

Bir örnek daha; Pir Sultan Abdal, Muhammed dinidir benim dinim diyor, buna karsı “Örgüt’çüler” Pir Sultan Abdalın Rozetini kullanarak Aleviliğin İslam dışı olduğunu savunuyorlar. Burada örgüt mü yoksa Pir Sultan Abdal’ım Tahkiye yapıyor? Yorum sizin….

Her kişi kendine sürek sürüyor, rehberin buyruğunu tutmuyor talip

(Pir Sultan Abdal)

Bu Pir Sultan Abdal’ın savunduğu canini başını koyduğu Islamı değerlerini çıkarırsak ne kalır biliyor musunuz; Tek şey kalır arkadaşlar ‘örgütçülere’ yem olacak özünü aslını yitirmiş Edep’ten Erkandan uzak bir toplum kalır.

Mümin olan yola yarar Münafık Dergahta n’arar

(Pir Sultan Abdal)

Herkes istediği gibi olabilir; Ateist, Zerdüşt, Saman veya Alevi olabilirsin bu bireyin kendi seçeneği ne istersen öyle ol kimse bir şey demez ama Ateist olup ta ceme girersen ilginç bir duruma düşersin. Hem ateist’sin yani inanmadığın halde inanmış görünürsün bunun karşılığı da Münafık’lıktır. Yani bir Ateist ceme girerse Münafık’lık ve Münkir’lik pozisyonuna düşer.

Ya göründüğün gibi ol yanda olduğun gibi görün ki seni erden saysınlar…

İki yüzlü, iki dilli olanlar
İki pirli, iki yollu olanlar
Anlar dahi kelptir lanet alanlar
Pire doğru gelen kul bana Yeter

(Pir Sultan Abdal)

Ateistin Musahibi olurmu…

Hayır olamaz. İmam Cafer Sadık buyruğu söyle söylüyor; Muhammed Mustafa kendi eliyle kuşağını açtı. Şahı Merdan Aliyel Murtazayı bağrına bastı. İkisi bir gömlekten baş gösterdiler. Başı iki gövdeyi bir gördüler. Hazreti Resul Ali hakkında su hadisi okudu “Lahmike lahmi, demmike demmi, ruhike ruhi, cismike cismi” eti etim, kani kanım, ruhu ruhum, cismi cismim.

Pir Sultan’ım Haydar öz çürük oldu murdarla musahip bir yere geldi

(Pir Sultan Abdal)

Yani yine ayni duruma düşüyor eğer ki bir ateist Musahip tutarsa münafık’lık ve münkir’lik pozisyonuna düşer. Bir taraftan İman etmiyorsun inanmıyorsun veya Aleviliği İslam dışı görüyorsun diğer taraf tan’da Muhammed Ali’nin davasını kendi davan olarak kabul ediyorsun yani inanmış gibi görünüyor sun ki buda Münafıklıktır.

Mürebbiye Ali gerek
Dört kapıda eli gerek
Musahibin hali gerek
Zira Ali Muhammed’dir

(Pir Sultan Abdal)

Bunları bu şekilde yorumlarken gördüğünüz gibi devamlı Pir Sultan Abdal’dan örnekler verdimdi bazı konular daha iyi açıklansın diye ve Musahiplik hakkındaki örnekide referans olarak İmam Cafer Sadık buyruğunu gösterdim. Hal böyle’yken simdi “Örgüt liderinin” ve onun yandaşları olan “yoldaşlarının” bindikleri kara trenin nereye gittiğini daha da iyi anlayacaksınız. bu tür açıklamalarını yani; Alisiz Alevilik, arayın tarayın Aleviliğin içerisinde İslam bulamasınız, ulu ozanlarımızı tahkiyeci olarak göstermelerini simdi daha da iyi anlayacaksınız. Bu tur düşünceler ta ezelden varımş’ki Pir Sultan Abdal bu tur şahıslar için bu tur nefesleri yazmış ve tespitler yapmış. Herkes kendisine sürek sürüyor rehberin buyruğunu tutmuyor talip…..İlginç hal böyle iken neyin birliğini savunuyorsunuz… Kırklar ceminde Kırkların Hazreti Muhammed’e verdiği cevabi verebilirsen birliği savunabilirsin; Bizim ulumuz küçüğümüz kırktır.

İnkar edenden kaçalım münkir bir gün paralanır

(Pir Sultan Abdal)

Bunların siyasi görüşleri tamamen dün dündür bugün bugündür görüsü içerisinde olduğu için İkrar veremeyeceklerinden bu tür açıklama yapma zorunlulukları var, ama 1400 yıldır Alevi toplumu Münkirlere lanet okuduklarından haberleri olmadan.

Derviş Muhammed’in hatemi nurdan onu bilen bu cihanı fark eder

(Pir Sultan Abdal)

Bizim inancımız 1400 yıldır yaşanılıyor ta Miraç’tan kırklardan Oniki İmamlarla bugüne kadar devam etti nicelerini gördük bize bu güzel inancımızı öğretiler. Daha dun kurulan Örgütçülük bugün ne yaptığını bilmiyor ve günden güne değişen sözleri özleri bundan sonra nereye gideçegide belli değil.

Muhammed kılavuz mahşer yerinde Islamın sancağını çeken Ali’dir

(Pir Sultan Abdal)

Bizi diğerlerinden ayrı kılan o güzel inancımızı nasıl yaşatabileceğimizi iyi bilmemiz lazım. Yani bizi biz yapan o Muhammed Ali yolunu, Hallaç’ın bilgisini, Yunusun sevgisini, Pir Sultan Abdal’ın İnancını, Dadaloğlunun kavgasını, Karacaoğlanın aşkını yaşatabilmemiz lazım. Yoksa diğer formülleri çok denedik ama tutmuyor ve şu anda zaten ‘’örgüt’’ belirli cabalar içinde boğuşuyor. Genelde ayni insanlar bazı şeyleri hor görüyorlar örnek vermek gerekirse İslam dişi savunucuları bayram kutlamaz dede tanımaz edep erkan bilmez ve Aleviyim demekten de geri kalmazlar. Bu kafalar önce sosyalsizimi savunan insanlardı ve girdikleri sol örgütleri bin parçaya böldüler bu bölücü tutumları onların karakter’leri oldu artık, ve sosyalizimin Berlin duvarı ile birlikte yıkıldı. Simdi sözde Aleviliğe geri dönmeye başladılar ama bu bölücü karakterlerini Alevi örgütlenmesinde sürdürmeye devam ettiriyorlar.

Simdi lütfen sadece Pir Sultan Abdal’ın Şiir’lerini okuyun ve okuduktan sonra Aklınızdaki yapacağınız Alevilik tanımı kesinlikle doğru tanım olacaktır.

Hu diyelim gerçeklerin demine
Gerçeklerin demi nurdan sayılır
Oniki imamın katarına düzülen
Muhammed Ali’ye yardan sayılır

(Pir Sultan Abdal)

Kaynak:aleviformlari.com
Kasım 2005 tarihli İktibas dergisinde Kandil gecelerinin uyduruk olduğu iddia edildi.

Kandil geceleri kutsal değil mi

Müslümanların Allah’a yakarış ve af dileme fırsatı buldukları kandil gecelerinin varlığı tartışma konusu oldu. Hz. Muhammed döneminde uygulanmayan, 13. yüzyıldan itibaren mistik çevrelerce kutlanmaya başlanan kandilleri, İslami camiada bir grup “kutsal” kabul ederken, bir başka grup “olmayan kandiller”in kutlandığını savundu.

Osmanlı Padişahı II. Selim (1566-1574) döneminde minarelerde kandil yakıldığı için ’kandil’ adını alan kutsal geceler, geçtiğimiz günlerde Milli Gazete yazarlarından Mahmut Celal Özmen’in bir girişimiyle İslami dünyada tartışılmaya başlandı. Özmen, 2005’te Erhan Aktaş’ın aylık İktibas Dergisi’nde yayınlanan “Hayırlı Gecelerin Şerri Kandiller” başlıklı yazısını “Olmayan Kandilleri Kutlamak” başlığıyla İslami kesimin üyelerinden oluşan bir mail grubunda tartışmaya açtı. Özmen’in girişimine İslami yazarlardan sert tepki geldi.

BEŞ UYDURUK GECE

Erhan Aktaş'ın tartışmaya neden olan yazısında “Kuran’ın önermediği, peygamberimizin hayatında yer vermediği ve sahabe döneminden çok sonraki dönemlerde ihdas edildiği anlaşılan beş adet uyduruk gecemiz var” diyor. İslami kesimin büyük bölümünü kızdıran yazıda şunlar yer alıyor: “Bu türden gün ve gecelerin kutlanmasından ve kutlanma şeklinden Kuran’da bir tek kelime bile söz edilmemektedir. Keza Allah, resulü ve sahabesinin hayatında da kutladıkları kutsal gün ve gece bulunmamaktadır . Buna rağmen daha sonraki dönemlerde Müslümanların inancında ve hayatında bu kadar önemli yer alması, cahiliyenin yeniden İslam’a sızmış olduğunu ortaya koymaktadır. Müslümanların İslam’dan uzaklaşmış olmalarının temel nedenlerinden biri de bu tür uyduruk gün ve gecelerdir.”

Kuran’ın başta Kadir Gecesi olmak üzere ramazan ayı, cuma günü, Kábe, Arafat, Mescid-i Haram gibi birçok gün ve mekandan söz etmesinin bunların öneminden kaynaklanmadığı nı savunan Erhan Aktaş, önemli olanın bu gün ve mekanlardaki ibadet olduğunu söylüyor. Kadir Gecesi’nin değil, Kuran’ın o gün inmiş olmasının, cuma gününün değil cuma namazının önemli olduğunu anlatıyor. Erhan Aktaş, sadece belli gün ve gecelerde ibadeti, Allah’ın da peygamberin de kabul etmeyeceğini söylüyor.

Erhan Aktaş, iddialarını şu sözlerle sürdürüyor: “Bizdeki kutsal yer, gün ve geceleri uyduranlar, insanları inandırmak için yalanlarını peygamber efendimize söyletmişlerdir . Bu konudaki hadislerin tamamı uydurmadır. Bu hadislerin kimine göre Kadir Gecesi ramazanın ilk gecesi, kimine göre son on gecesinin tekli olanları, kimisine göre yirmi yedinci gecesidir. Bir hadiste de Allah’ın bu geceyi önce bildirdiğini, sonra da unutturduğu söylenmektedir. O gece ibadetle geçirenin bütün günahlarının affedileceği, annesinden yeni doğmuş çocuk gibi günahsız hale geleceği ifade edilmektedir. Böyle bir anlayışı Kuran yüzlerce ayette yalanlamaktadır .”

TORPİLLİ KUL YOK

Milli Gazete yazarı Mahmut Celal Özmen, mail grubunda yapılan tartışmada Erhan Aktaş’a “Müslüman olan herkesin dini öğrenme şansı vardır. Allah’ın torpilli kulları yoktur. İnsanlar dinlerini araştırıp öğrenebilirler. İlla isimlerinin önünde veya arkasında unvanlar olması gerekmiyor. İtiraz edenler dinin temsilcileri, ruhanileri değiller” diyerek destek oldu.

KANDİLLER

Mevlit Kandili: Hz. Muhammet’in doğum günü (571)
Regaip Kandili: Hz. Muhammet’in ana rahmine düştüğü gün
Miraç Kandili: Hz. Muhammet’in göğe yükseldiği gece
Berat Kandili: Kuran’ın dünyaya indirildiği gece
Kadir Gecesi: Kuran’ın Hz. Muhammet’e indirilmeye başladığı geceİman eden insanın inanışına tecavüz
Nihat NASIR (Gerçek Hayat): Yeter artık! Mahmut Celal Özmen, delilleri olan, iman eden insanların inanış biçimlerine tecavüzden vazgeçsin. En azından ayıptır. Modernist mahrumlara hakikatlerden nasipdar olmayı niyaz ediyorum.Gecelerin kutsallığı hakkında şüphe olamaz.

AKİF DURSUN (İlk Adım): İslam ümmetinin yüzyıllarca uyguladığı husus, bir kalemde “Biz Kuran’da bulamadık” diye silinemez. Bu gecelerin mübarekliği, kutsallığı hakkında şüphe olamaz. O gece mübarek olduğu için mi vahiy o gecede gelmiştir, yoksa vahyin inmesi o geceye tesadüf ettiği için mi gece mübarek olmuştur bizim bilgimiz dışındadır.İslam dünyasında cehalet diz boyu

BAYRAM KÜÇÜK (Gerçek Hayat): Kuran’da, kutlanmakta olan kandillerle ilgili İsrá (miraç) ve Kadir geçmekte, yani sadece iki geceden bahsetmekte. Tabii bu diğer gecelerin kutlanmayacağı anlamına gelmez, diğer geceler kültürel bir aktivite olarak düşünülebilir. İslam dünyası gezilmeli ve iyi gözlemlenmeli, hurafe cehalet dizboyu. Temel kaynaktan uzaklaştıkça sapma açısı da zamanla artıyor.
Kandiller, birbirimizi sevmemiz için fırsattır

NİHAT HATİPOĞLU (Hürriyet): Kadir gecesi hakkında Kuran, bin aydan daha hayırlı olduğunu söyler. Mevlit, Berat gibi kandillerle ilgili ayet yok. Olması da gerekmiyor. Kuran bir temel atar, onun üzerine ya Hz. Peygamber ya da daha sonraki Müslümanlar bir şeyler bina ederler. Kandiller birbirimizi sevmemiz için fırsattır.
Bir araya gelmemize vesiledir, bari bunlara bulaşmayın.

Tartışmayı başlatan yazı:

Hayırlı Gecelerin Şerri Kandiller

Erhan AktaşKur’an’ın önermediği, peygamberimiz (sav)’in hayatında yer vermediği ve sahabe döneminden çok sonraki dönemlerde ihdas edildiği anlaşılan beş adet “uyduruk” gecemiz(!) var. “kandil geceleri” adı altında kutsanan ve kutlanan bu “mübarek”( !) geceler şunlardır: Rebiyülevvel ayının on ikinci günü “mevlid kandili”; Recep ayının ilk cuması “regaib kandili”; Receb’in yirmi yedinci günü “mirac kandili”; Şaban ayının on beşinci günü “berat kandili” ve Ramazan ayının yirmi yedinci gecesi “kadir kandili”.Mevlid kandili: peygamber efendimizin, miladi 571 yılında, hicri aylardan Rebiyülevvel ayının on ikinci gecesinde doğmuş olmasına atfen icad edilmiş bir gecedir. Regaip kandili: Regaip, elde edilmesi arzu edilen değerler anlamına gelmektedir. Allah’ın kullarına bol bol rahmet ve bağışta bulunduğuna inanılan gece olarak Recep ayının ilk perşembesini cuma gününe bağlayan gece olarak icad edilmiştir. Miraç kandili: Recep ayının yirmi yedinci gecesinde peygamber efendimizin göğe yükselerek Allah’la buluşmasına(!) atfen icat edilmiştir; Berat kandili: Şaban ayının on beşinci gecesi kutlanan günahlardan, borçlardan ve her türlü cezadan kurtulma anlamına gelmektedir. Kadir kandili: Ramazan’ın yirmi yedinci gecesi olarak kutlanan Kur’an’ın indirildiği geceye atfen icat edilmiştir.Din adına uydurulan bu türden kutsal gece ve günlerin, İslam aleminde büyük bir kabul görmüş olması ve müslümanların müslümanlığına, dolayısı ile İslam’a büyük yarar sağladığı konusundaki ittifak; din adına uydurulmuş şeylerin, gerçek dinin yerini nasıl almış olduğunun açık bir göstergesidir. Bu türden gün ve gecelerin kutlanmasından ve kutlanma şeklinden Kur’an’da bir tek kelime bile söz edilmemektedir. Keza, Allah rasulü ve sahabesinin hayatında da kutladıkları kutsal gün ve gece bulunmamaktadır . Buna rağmen daha sonraki dönemlerde müslümanların inancında ve hayatında bu kadar önemli yer alması, “cahiliyen in” yeniden İslam’a sızmış olduğunu ortaya koymaktadır. Bu kuşatılmışlık öylesine baskın bir durumdadır ki: bunların bidat ve hurafe olduğuna inanan bir çok kimse dahi halkın levminden korktuğu ve itibar kaybetmemek için susmayı tercih etmektedir.Ciltler dolusu kitaplarla bu türden gün ve gecelerin önemi anlatılmış olunsa da, yararları (!) saymakla bitirilemese de, eşi ve benzeri olmayan kutsal şeyler olarak görülseler de aslında bunların cahili düşüncenin uydurması olduğunu Kur’an’la akleden herkes anlamaktadır. Birazcık olsun gerçeği idrak etmiş olanlar şu gerçeği görmektedirler: müslümanların İslam’dan uzaklaşılmış olmalarının temel nedenlerinden biri de bu tür uyduruk gün ve gecelerdir. Zira, bunlar ve benzerleri uyduruk şeylerle İslam’ın içi boşaltılmıştır. İslam’ın hayata hakim olmasının, hayatın tamamını kapsamasının önüne geçilmiş; müslümanların Kur’an’la bağlantıları kesilmiştir. Farkında olunsun veya olunmasın, hangi niyetle yapılmış olunursa olunsun bu tür bir anlayış sonuç olarak Kur’an’dan uzaklaşma, onu terk etmeye neden olmuştur. Bu aslında küfre rucu etmenin değişik bir versiyonudur. Kur’an’ın hakimiyet alanın daraltılmasıdır . Diğer bir deyimle dinin ruhbanlaştırılm asına geçiş sağlamada önemli bir kırılma noktasıdır.Kur’an’da süreklilik esastır. Kur’an zamanın ve hayatın tamamına hiçbir boşluk bırakmaksızın hakim olmak istemektedir. Zamanın ve mekanın tamamı Allah’ındır. Allah’ın yanında üstün zaman ve mekan yoktur. Hiçbir gün ve zaman bir başka gün ve zamandan üstün değildir. Günah ve sevap, hayır ve şer işlendiği zamana ve güne göre artıp eksilmez. Artma ve eksilme amele göre belirlenmektedi r. Hangi zaman diliminde veya günde yapılmış olunursa olunsun o zamanın ve günün yapılan şeyin değerini arttırma ve eksiltme gibi bir özelliği yoktur. Haram olan bir şeyi yapan kimse bunu ne gün ve zamanda yaparsa yapsın haramlığın derecesine etkisi olmaz. Veya sevap olan bir şeyi yapan bir kimse bunu ne zaman ve gün yapmışsa yapsın, zaman ve gün o sevabın derecesini etkilemez.Ne var ki gereğince akletmeyenler araçla amacı birbirine karıştırdığı için bu gerçeği kavrayamamaktad ırlar. Elbetteki Kur’an, başta kadir gecesi olmak üzere Ramazan ayı, cuma günü, Kâbe, Arafat, Mescid-i Haram gibi birçok gün ve mekandan söz etmektedir. Ancak, Kur’an’ın bunlardan söz etmiş olması bizatihi o gün ve mekanların bir önemleri olmasından değildir. O günleri ve mekanları önemli kılan şey onlarda yapılması istenen ibadetlerdir. Yani kutsal olan, bizatihi Ramazan ayının kendisi değil, o ayda oruç tutulmasıdır. Kutsal olan kadir gecesinin kendisi değil, Kur’an’ın o gecede indirilmiş olmasıdır; önemli olan cuma gününün kendisi değil, cum’a namazıdır. Bu gün ve mekanların önemli oluşlarının nedeni bu gün ve mekanların kendileri değil, onlarda yapılan ibadetlerdir. Yoksa bütün yeryüzü ve bütün zamanlar Allah’ındır. Örneğin oruç Ramazanda değil de Muharrem ayında olsaydı o zaman Muharrem ayı önemli olacaktı. Demek ki önemli olan ayın kendisi değil oruçtur. Diğer bir deyimle oruç Ramazan ayı için değil Ramazan ayı oruç için vardır. Cuma namazı cuma günü için istenmemiş, cuma günü cuma namazı için seçilmiştir. Eğer cuma gününde cuma namazı olmasaydı, cumanın gün olarak diğer günlerden bir farkı olmayacaktı. Eğer oruç olmasaydı Ramazan’ın diğer aylardan bir farkı olmayacaktı. Eğer Kur’an kendisinde indirilmeseydi kadir gecesinin diğer gecelerden bir farkı olmayacaktı.Şu husus çok önemlidir: Kur’an bizden devamlı müslüman olmayı mı yoksa belli gün ve gecelerde müslüman olmayı mı istiyor. Cennetin bedeli “devamlı müslümanlık” mıdır yoksa belli gün ve gecelerle yetinen müslümanlık mıdır? devamlı müslüman olmak mı daha doğrudur yoksa belli gün ve gecelerde müslüman olmak mı?.Kur’an bizden, İslamı, hayatın ve zamanın tamamına hakim kılmamızı istemektedir. Kur’an, müslümanın, müslümanlığının sürekli olmasını istemektedir. Kur’an, müslüman’ı İslam’ın tamamından sorumlu tutmaktadır. Sadece belli gün ve gecelerde ve belli ibadetlerle sınırlı bir islam anlayışı Kur’an da yoktur. Yalnızca belli gün ve gecelerde ve belli ibadetler ne Allah’ın, ne de peygamber(sav)’ in kabul edebileceği tarz bir müslümanlık değildir. Allah ve rasulü müslümanları hayatın tamamında, İslam’ın tamamından sorumlu tutmaktadır. Müslümanlık yalnızca belli gün ve gecelerde yapılan şeylerden ibaret değildir. O hayatın tamamını kuşatmıştır. Ona inancı ve saygısı olan, onun belli bir kısmıyla yetinmez. Haftada bir gün namazla, belli gecelerde sabaha kadar ibadetle, bir ay oruç tutmakla müslüman olunmayacağını bilir. Kur’an, kendisine iman eden ve tâbî olanlardan, hükümlerinin tamamına uymasını istemektedir. Yalansız bir hayat, hilesiz bir ticaret, malıyla ve canıyla Allah yolunda cihat, Allah’ın verdiği nimetlerden infak, İslam’ın hayata hakim kılınması için mücadele, cömertlik, muhtaçlara yardıma koşma , dürüst olma kısacası insana ve hayata dair her konuda Kur’an’a tabi olmaktır müslümanlık. Kurtuluş Kur’an’ın tamamına tabi olmaktadır. Onun gösterdiği yoldan gitmektedir.Yaşadığımız hayatta Kur’an’ın tanımladığı bir İslam yoksa, müslümanlar Kur’an’ın öngördüğü müslümanlar değillerse, bunda “araçla” “amacı” birbirine karıştıran çarpık düşüncenin çok büyük payı vardır. Güya masumiyet ve güzellik adına, güya iyilik ve hoşgörü adına İslam’ı zamana ve mekana göre bir din haline getirenler içinde bulunduğumuz durumun müsebbibleridir . Bu çarpık zihniyetin ürettiği anlayışta aslında İslam’ın hayatın tamamına hakim olma talebi pasifize edilmektedir. Bu çarpıklığın, yalnız Kur’an’la bağını koparmış, cahili düşüncenin rotasına girmiş olanlarda değil, ömrünün büyük bir kısmını Kur’an’la geçirmiş olanlarda da bulunması anlaşılır gibi değil. 2 Kasım 2005 tarihli zaman gazetesindeki köşesinde Ali Bulaç bu çarpık düşünceyi şu şekilde sergilemektedir . “Allah bize zaman zaman kurtuluş(felah) fırsatları vermektedir: Ramazan ayı, cuma günü, kadir gecesi, Mescid-i Haram (Ka’abe’nin tavafı, Arafat, Müzdelife, Mina ve diğer iki mescidin (Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa) bereketine iştirak etmek, bu kurtuluşun imkanlarıdır.” Bu tespit ilk bakışta masum görülse de zihniyet olarak Kur’an’ı bir bütünlükten uzak, indirgemeci bir anlayışı ortaya koymaktadır.Aslında bütün inanç ve düşüncelerde kutsal gün ve geceler var. Bizdeki kutsal yer, gün ve geceleri uyduranlar, insanları inandırmak için yalanlarını peygamber efendimize söyletmişlerdir . Bu konudaki hadislerin tamamı uydurmadır. Zira Allah’ın rasulü Kur’an’a ters bir söz söylemez. Zaten hadis kritiği yapanlar da bu hadisleri sahih bulmamaktadırla r. Birazcık aklı olan bu hadislerin uydurma olduklarını hemen anlar. Örneğin kadir gecesi ile ilgili hadislere bakıldığında hadislerin birbirleriyle çeliştikleri, kendi içlerinde de tutarsız oldukları açıkça görülmektedir. Kadir gecesinin zamanı ile ilgili Kütüb-i Sitte’de bir çok hadis var: bu hadislerin kimine göre kadir gecesi Ramaza’nın ilk gecesi, kimine göre son on gecesinin tekli olanlarında, kimisine göre yirmi yedinci gecesi, kimisine göre tamamının her hangi bir gününde, kimisine göre on beşinci gecesindedir. şimdi bunların hangisi doğru. Peygamber (sav)’in her seferinde farklı tarih vermesi mümkün mü? Bir hadiste de Allah’ın bu geceyi önce bildirdiğini sonra da unutturduğu söylenmektedir. Güya bilinmesin ki müslümanlar bütün bir ay boyunca ibadet etsinlermiş. Biraz düşünecek olursak kadir gecesinin peygamberimiz tarafından çok net bir şekilde bilinmesi gerekir. Zira Kur’an o gecenin Ramazan ayında vahyin ilk indiği gece olduğunu söylüyor. (Bakara -185) peygamber efendimiz kendisine vahyin hangi gece geldiğini nasıl bilmez.Kadir gecesi ile ilgili hadislere içerik olarak bakıldığında da uydurma oldukları açıkça belli olmaktadır. O gece ibadetle geçirenin bütün günahlarının af edileceği, annesinden yeni doğmuş çocuk gibi günahsız hale geleceği ifade edilmektedir. Böyle bir anlayışı Kur’an yüzlerce ayette yalanlamaktadır . Günah ve sevapla ilgili, amellerle ilgili ayetlere bakıldığında hayra ve şerre zerre kadar da olsa kim ne yapmışsa karşılığını görecektir. Ayrıca kadir gecesinden bir gün önce ölene, kadir gecesinden bir gün sonra günahları tamamen sıfırlanmış olarak ölene göre haksızlık yapılmış olmaz mı? Keza geçmiş toplumların kadir geceleri yoktu. Onların günahlarını sıfırlama şansları da yoktu. Allah’ın kulları arasında böyle bir ayırım yapması mümkün mü?Kadir gecesinin gece olarak diğer gecelerden bir farkı yoktur. Onu kutsal kılan, onu şerefli ve mübarek yapan o gecede vahyin gelmiş olmasıdır. Onun bin aydan daha hayırlı olduğunun söylenmesi Kur’an’ın önemini vurgulamak içindir. Vahyin inmesi o kadar değerlidir ki inmeye başladığı geceye diğer gecelere göre bin aydan daha fazla değer katmıştır. Değer, gecenin kendisinde değil vahiy’dedir.Kadir gecesi her yıl tekrar eden bir gece de değildir. Bütün zaman içinde bir kez olan bir gecedir. O da Kur’an’ın ilk kez vahyedilmeye başladığı gecedir. Bir başlangıçtır. Kaldı ki Ramazan ayı her yıl on gün ileri geldiğinden kadir gecesi ilk Ramazanda gelmiş olsa da Ramazan’la birlikte o da öne alınan bir tarih olamaz. Ancak otuz üç yılda bir aynı Ramazan’a denk gelebilir.

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Türk Silahlı Kuvvetleri Tasfiye Ediliyor!

Türk Silahlı Kuvvetleri Tasfiye Ediliyor!

3 Ağustos 2011


Bu Durum Muhalefetin Acizliğidir!

(Dün gece Ulusal Kanal’da, Sabahattin Önkibar ile konuğu Ufuk Söylemez gündemi değerlendirdiler. Her iki yurtsever- millîyetçi yazarın konuşmasından herkesin duyması gereken çok önemli bölümleri yazıya geçirdik.)

Sabahattin Önkibar:

Van Başkale’de üç askerimiz toprağa düştü. Seçimden sonr a otuzu aştı şehit sayımız.
Tulûat (çadır) tiyatrosu yaşanıyor.

YAŞ fotoğrafı, hicap fotoğrafı…Türk Silahlı Kuvvetleri, ordu, güvendiğimiz olmazsa olmaz ordumuz çok fazla general eksiğiyle toplanıyor.

Tayyip Erdoğan YAŞ’ın şeklen ve fiilîyâtta tek hakimi gibi masa başına oturdu.
Biz, Silahlı Kuvvetlerimizi yeri geldiğinde eleştirdik, bu sözlerimi onun avukatlığı şeklinde yorumlamayın!

Işık Koşaner’in istifası destansı bir tavırdır. Onu alkışlıyoruz.

İnançları ilkeleri doğrultusunda, Türk Silahlı Kuvvetlerini korumak adına bunu yapmıştır. Kendinden öncekilerin yapamadıklarını…

Ben,önceki generallerden Hilmi Özkök’ün TSK’nın çökertilmesinde rol aldığını düşünüyorum.
Işık Koşaner ne yaptı?

Işık Koşaner’in yaptığı bir çığlıktır!

Dilerim bu çığlık duyulur.

Bu sıradan basit bir olay değildir!

Türk kamuoyuna, yetmiş üç milyona çığlığını atmıştır!

Türk Silahlı Kuvvetleri tasfiye ediliyor!

Federasyona karşı çıkanlar, bölünmeye karşı çıkanlar, Atatürkçü subaylar tasviye ediliyor! Atlantikçiler bırakılıyor. Ama merak etmeyin Amerikancılar, mandacılar çok çok azdır…
Türkiye imparatorluk bâkiyesi bir ülke. Padişahtan sonr a ordu belirleyiciydi…

Cumhuriyetten sonra da aynı…

Cumhuriyeti kuran ordudur!

Eğer Mustafa Kemal olmasaydı, Türk Silahlı Kuvvetleri şanlı mensupları olmasaydı Amerikan mandası olurdu Türkiye. Camilerinde ezan olmazdı.

Demokrasi bir ambalajdır, AKP ile beraber. Örtü olarak kullanılmaktadır.

Işık Koşaner Paşa’nın, Eşref Uğur Yiğit Paşa’nın istifaları sonrası dedikleri çok önemlidir.

Açıklamalarının satır aralarını okuyun!
Tarihe bir dipnottur!

( İzlencenin bu bölümünde komutanlarımızın veda konuşmaları yazılı ve sözlü olarak gösterildi. )
Orgeneral Işık Koşaner ve Oramiral Eşref Uğur Yiğit’in Veda Konuşmaları
Işık Koşaner’in konuşması:

“Değerli silah arkadaşlarım”

”Şu anda 173‘ü muvazzaf, 77‘si emekli olmak üzere 250 general-amiral, subay, astsubay ve uzman jandarma çavuş, hürriyetlerinden yoksun olarak tutuklu bulunmaktadır. Tutuklamaların evrensel hukuk kaidelerine, hakka, adalete ve vicdani değerlere uygun olarak yapıldığını kabul etmek, bir çok hukukçunun da ifade ettiği gibi, mümkün değildir. Bu durum, bir çok defa yetkili makamlara iletilmesine, anlatılmasına ve takip edilmesine rağmen soruna yasal çerçevede bir çözüm bulunması mümkün olmamıştır. Haklarında henüz hiç bir kesin yargı kararı olmamasına rağmen tutuklu bulunan 14 general-amiral ile 58 albay, hürriyetlerinin tehdit edilmesinin yanı sıra mevcut yasalarımız gereğince bu yıl yapılacak Yüksek Askeri Şura‘da değerlendirmeye girme hakkını kaybetmiş ve peşinen cezalandırılmıştır.

Soruşturma ve uzun süreli tutuklamaların bir amacının da TSK‘nın sürekli gündemde tutularak kamuoyunda bir suç teşkilatı olduğu izleniminin yaratılmaya çalışıldığı, bunu fırsat bilen yanlı medyanın da her türlü yalan haber, iftira ve suçlamalarla yüce ulusumuzu kendi silahlı kuvvetlerine karşı tavır almaya teşvik ettiği dikkatlerden kaçmamaktadır.

Bu durumun önlenememesi ve yetkili makamlar nezdinde yapılan girişimlerin dikkate alınmaması Genelkurmay Başkanı olarak personelimin hak ve hukukunu koruma sorumluluğumu yerine getirmeme engel olduğundan, işgal ettiğim bu yüce makamda göreve devam etme imkanını ortadan kaldırmıştır. Şartlar ne olursa olsun TSK‘nın kahraman mensuplarının kutsal görevlerinde bundan önce olduğu gibi bundan sonra da üstün disiplin, cesaret ve fedakarlıkla başarıya ulaşacaklarına olan kesin inancımı bir kez daha güvenle ifade ederken, TSK‘nın tüm mensuplarına sağlık ve esenlikler dilerim”

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit’in “Son Emir”li vedası şu sözlerle bitiyor:
Atatürk ilke ve devrimlerinin rehberliğinde, Cumhuriyetin temel değerlerine sahip çıkarak var gücünüzle çalışmanızı, son bir kez emrediyorum.”

Yiğit’in veda yazısından önemli cümleler:

Silah arkadaşlarına: “Kuvvetli dalgalara ve fırtınalara karşı durmayı öğrendik.”

Deniz kuvvetlerinin devletin stratejik menfaatlerine katkıları nedeniyle sürekli hedef alınarak yıpratıldığını belirttikten sonra:“Bu bir tesadüf değil.”

Tutuklu askeri personelle ilgili olarak: “Gelinen durum, Deniz Kuvvetlerimizin kurumsal yapısını ve görev fonksiyonlarını derinden etkileyecek bir boyuta ulaşmıştır.”Sözlerinde dik duruşunu da şu sözlerle belirtti: “Bugüne kadar attığım her imzanın ve aldığım her kararın arkasındayım.”
Ayrıca Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit, 5 Temmuz’da Heybeliada Deniz lisesi mezunlarının diploma törenine gönderdiği mesajda şunları demişti:

“İlhamını mazisinden ve Atatürk’ten alan Deniz Kuvvetlerinin bu gün Atatürk’ün eşsiz denizci vizyonu rotasında sürekli gücüne güç kattığı, mavi vatan ve uluslararası sularda barış elçisi ve dostluk sembolü olarak Türk mevcudiyetini gösterdiği ve dünya denizlerinde Türk bayrağını şerefle dalgalandırdığı…”

Öğrencilere de: “Yarınlarda bu başarının devamı için en temel güvencem yüksek kalitede eğitimle yetiştirilen, üstün niteliklere sahip geleceğin lider ve komutanları siz kıymetli öğrencilerimsiniz. Sizler burada aldığınız eğitimi Harp Okulu’nda taçlandıracak ve tam donanımlı olarak aziz milletimizin emaneti Türk Donanmasını ve mavi vatanı bizlerden devralacaksınız.
Kendinizi o günler için en iyi şekilde hazırlamanız için başarınızın devamlılığı için eğitiminizin müteakip kademelerinde de sürekli araştırıcı olacak, mesleğe yönelik bilimsel ve teknolojik gelişmeleri yakından takip edecek, geleceğe hazırlanırken rotanızın daima Atatürkçü düşünce sistemi olduğuna, onun ilke ve devrimlerine yöneldiğine emin olacak, Cumhuriyetimizin temel değerlerine sahip çıkacaksınız.”

Ufuk Söylemez:

Van’da şehit olan Mehmetçiklere Allahtan rahmet dilerim.

Mehmetçik can veriyor…Burada görülmedik çirkinlikte tezgâhlar tezgâhlanıyor.
Bu olanlar emeklilik istemek değildir. Olağan mecra değildir.

Bir şamar oğlanı gibi asker…Buraya AKP’nin hoşuna gidecek insanlar gelecekmiş…
Kimin terfi edeceğini uzmanlığı olan meslek bilir…

Lâiklik karşıtı odak olmuş bir partinin bu talepleri yersizdir!

Türk milleti zekidir! Ortada ne olduğunu bilir!

Bu istifalar bin muhtıradan daha önemlidir! Demokratik toplumlarda bu tip istifalar ortalığı sarsar…

Hangi gelişmiş ülkede törör hergün can alır…

Ben bir gazi çocuğuyum. Türk Silahlı Kuvvetleri bizim millî ordumuzdur!

Türk Ordusu, Kurtuluş Savaşını kazandıktan sonra hiç yenilmemiştir!

Askere düşman olan, millet- Cumhuriyet düşmanıdır! Haindir!

TSK, aman diyecek, Sevr’i konuşacak, laiklik karşıtı faaliyetlere uzaktan bakacak ordu değildir!

Vatanı sevenler, millî devletten yana olanlar demokratik direniş yapın!

Ben komuta kademesi olsam, önümde dört seçeneğim vardı:

1.Vatan hainliği anlamına gelen Amerikan-Kürt devleti hazırlığına gözyummak.
TSK’dan böyle insan çıkmaz!

Çuvalı geçiren, hem de böylesi binde bir değil, on binde bir çıkar!

TSK’da Atatürk Cumhuriyetini yıkacak general yoktur!

2. Acizsem, korkmuşsam, çok kötü bir şey ama intihar ederim…

Çiğiltepe olayı. Atatürk şu saate kadar alınacak,diyor.”Emredersiniz komutanım… deniyor. Gecikilince komutanı intihar ediyor… Ancak o zaman intihar olur…Tavsiye etmeyiz. Kaçıştır, hiçbir şeye yaramaz!

3. İstifa edeceksin. İstifa onurlu bir tavırdır!

4. Mücadele edeceksin!

Birincisi için hain olacaksın! Türk ordusundan hain çıkmaz!

Demokrasi ve hukuk kuralları içinde mücadele edeceksin!

Komutanların istifası isyandır!

Bir demokratik tavırdır! Tokattır!

Ordumuzda komuta kademesi boş!

PKK azmış…

Ermenistan bile Ağrı’yı istiyor.

Orduyu toptan bir suç ordusu gibi gösterip sudan sebeplerle onları tutuklayacaksın…Bunu alkışlamak alçaklıktır!

Muhalefet partileri demokratik eylemler yapmalıdır Silivri’nin önünde…

Bu durum muhalefetin acizliğidir!

Komutan “Hukuka ve vicdana aykırı tutuklamalar yapılıyor,” diyor.

Bölücüler konuşacak…

Sorosçular konuşacak…

Hainler konuşacak…

TSK başını öne eğecek, konuşmayacak, öyle mi?

Bu istifalar yetmez!

Yetmez ama evet!

Asimetrik hareketleri kim yapıyor? Adı konsun! Tesev, Taraf gazetesi gibi kurumlar soruşturulsun!

Güneydoğu’da polisi tokatlamak…Sivil giyimli işine giden askeri kurşunlamak…

Güneydoğu’da acilen: “Sıkıyönetim!”

Güneydoğu’da azgınlaşan teröre sıkıyönetim gerekiyor!

İsteyeceksin Meclis’ten yasaları…

Demokrasi maskesiyle demokrasiyi yıkıyorlar…

Koşaner Paşa ve üç komutan Türk milletinin kalbine kazındı. Atatürk ordusunun şahsiyetli askeri olduğunu gösterdiler…

Silahlı Kuvvetler, bu tutuklamaların haksız- hukuksuz olduğunu resmen ilân etmiştir!
Millet konserlerde kendini parçalıyor…Kuyruğa girip gidiyor oralara…Bir gününü de kendine sakla!

Türk toplumu silkinip kendine gelir…

Türk Silahlı Kuvvetlerini alınlarından öpüyorum…

Burada bırakmamalılar!

Sıkıyönetim istemeli, Meclis’ten mücadele kanunu istemeli…

Millet madayla taktı komutanlara. Çok fazla e-postayla destek iletisi geldi…

Sağ sol demeden Aydınlık gibi gazetelerin kitleleri kucaklaması lâzım.
Ben sağda bilinen biriyim. Atatürk millîyetçisiyim…

Pazar 17.30’da İzmir’de, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne destek yürüyüşü var. Buradan duyuralım!
Suriye Konusu:

Biz Suriye ile doksan yıldır sorunsuz yaşıyoruz. Amerika istedi diye bizim dövüşecek bir sorunumuz yok.

Abdullah Gül’ün sözleri ne kendisine, ne Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışır.

Bu kraldan çok kralcı olmak!

Yanlı gazeteler

Irak’ta Halepçe’de eskiden yapılanı Suriye yaptı diye yazmışlar bunlar gazetelerinde…
Bunlar, Türkiye Cumhuriyeti kurucu değerlerine düşman yetişmişler…

Bizim ordumuzun subayları, vatana millete bağlı pırıl pırıl vatan evlâtlarıdır …

Kemal Burkay
Kemal Burkay’ı törenle karşılıyorlar…

Sen kimsin?

PKK silah bıraksa onun isteklerine, masaya oturup Sevr isteklerine evet mi diyeceğiz?
BDP- PKK- Tesev- Taraf gazetesi isteklerinde fark yok!

Buna herkes karşı çıkar!

Millet vatanına sahip çıkar. PKK alçaktır! Bunların dediklerini silahsız söyleyenler daha alçaktır!
Toplu ikna odalarında gibi beynimizi yıkıyorlar.

Kemal Burkay’ın hadi dediğini yapalım(?) diyelim:

Kanını akıtan alçak, evlâdını şehit ediyor! Sınırı bekleyen çocuğumuza saldıran onun eşiti değildir!

Sınırdaki askere pusu kur! Sonra, çocukların kanı akmasın…de…Bunlar PKK’nın kravatlı unsurları…

Bir şeyin başına “ yeni” sözü geliyorsa: Dikkat!

Demokratik sözü geliyorsa: Daha da dikkat!

Yeni ve demokratik kelimelirinin içi boşaltılmıştır…

Son Sözlerim:Amerika’nın bu bölgedeki çıkarlarıyla bizim çıkarlarımız çarpışıyor.Biz hiçbir siyasi partinin adamı değiliz. Korkmuyoruz! Konuşuyoruz!

TSK’da açıkladı ve konuştu!

DP’de ( eski partisi) suskunluk var. DP Türk milletine lâzım. Parti yenilenmeli. İşçi Partisi’nden, DSP’ye kadar partiler demokratik millî ittifak yapmalı.

Atatürkçü millî unsurlar bir parti oluşturmalı…

Bu işten yepyeni bir ittifakla çıkılır… DP’de, gerekirse isim değiştirilir…

Sabahattin Önkibar

Olanlar bana Balkan bozgununu hatırlatıyor. 1910’lu yılların başı…Siyaset ordunun içine girdiği için…

İmamlara saygı duyarım ama bu, imam ordusu kurma operasyonu…

Yeniçağ gazetesinden ayrıldım. Bir proje yürütülüyor. O projeye dolgu malzemesi olmak istemedim.

Yenicağ’da en yüksek maaşla çalışan gazeteci bendim. Yeri geldiğinde insanların bazı şeylerden fedakârlık etmesi lâzım…

Silivri’de bedel ödüyorlar.

Bir konsere, maça gitmek için kendimizi yırtıyoruz, ülkemiz için adım atmıyoruz…
Bir zihniyeti hedef aldım ben. Yazım, Yeniçağ’ın taşra baskısına girdi, şehir baskısına girmedi.
Yazımın adı: “ Hz. Muhammetsiz islâm olur mu?”

Suç işlememek için bir zihniyeti hedef aldım. Benim ödediğim bedel bir okyanusta bir damla …
(Sabahattin Önkibar’ın yazısının tamamı)

-Sabahattin ÖNKİBAR – 28 Temmuz 2011-

Hz Muhammetsiz İslam Olur mu?

Başlığa bakıp bu nasıl soru demeyin sakın!

Hedeflenen yeni Müslümanlık Hazreti Muhammetsiz islamdır!

O nasıl mı olur?

Proje mimarlarına göre haşa onu aşmakla olurmuş!

Ambalajı da İbrahimi dinlerin kardeşliği ve bütünselliği imiş!

Henüz alt perdelerden ve belli mahfillerde seslendirilen modernize edilmiş yeni İslam dini projesinin ardında ise Paxamericananın Evanjelistleri ile Vatikan var.

İBRAHİMİ DİNLER VE DİYALOG !

İbrahimi dinler ambalajı basit anlatımla üç kitaplı dinin yani İslam,Musevilik ve Hıristiyanlığın bir potada eritilmesi ile orta vadede üçünden ortak bir din yaratmadır.

Bu yeni inanca göre üç din de hakdır ve bu dinlere mensup olanlar cennete gideceklerdir.
Kur’anı Kerim’i reddeden bu anlayış islamın Protestanlaştırılması ya da reforme edilmesinin ötesinde tamamen iğdiş edilmesidir .

Bu vahim projenin kapısını aralayan ilk teşebbüs de dinler arası diyalog yutturmasıdır.
Dinler arası diyalogun amacı böyle bir deformasyona iklim hazırlamaktı.

Malum soğuk savaş sürecinden sonra Emperyalizm Komünizmi düşman olmaktan çıkarmış yerine islamı oturtmuştur.

İslamla mücadelenin tekniklerinde ise deformasyon yani islamı kendi özü ya da temel çizgisinden çıkarmak öncelikli hedeftir.

Batılı büyük istihbarat örgütlerinin kontrolünde olan Haçlı intelijansiyası yeni süreçte tehlikenin aslında Müslümanlar olmadığı tersine İslam inancının kendisinin olduğu hükmüne varmış ve o yönde sonuç alacak metotları teklif etmişlerdir.

İŞTE DEHŞET UYGULAMALARİşte Büyük Ortadoğu Projesi de aslında bu bakışın proje olarak somut yansımasıdır.

Üzülerek ifade etmeliyiz ki bu yeni projenin uygulama merkezi Türkiye’dir ve öyle olduğundan olsa gerek BOP’un Eşbaşkanı da malum Sayın Tayyip Erdoğan’dır.

Bizzat devlet ve hükümet tarafından desteklenen yeni ya da Hazreti Muhammetsiz İslam projesindeki faaliyetlere vereceğimiz birden çok somut örnek var.


Mesela ilkokul kitaplarımızda var olan Kelime Tevhid tarifinden Muhemmedun Resululahın çıkarılması en dehşet verici örnektir.

Sinsi bir şekilde yürütülen bu kampanyalarda ayrıca islamla Hıristıyanlık ve Museviliğin çok farklı olmadığı ,dolayısı ile iki ayrı dinden insanların nikah kıyabilecekleri bile şuuraltılara pompalanıyor.

Keza Papazların Camilerde ayin yapması ve de devlet büyüklerimizin cemaatı olmayan Kiliseleri besmele ile açması ve yine cemaatı olmayan onbinlerce Kilise Evinin ihya etmesi bir diğer garabet misalleridir.

Bu bağlamda verilebilecek en dehşet örnek ise ABD’nin Cuma hutbelerimize müdahale etmesi ve bundan sonuç almasıdır.

ABD SEFİRİNDEN HUTBEYE MÜDAHALE

AKP iktidarı ile beraber 2005 yılında ABD sefiri Edelman hükümete ve Diyanet’e baskı yapıp Cuma Hutbesinde okunan “Yegane din islamdır” ayetini kaldırtmaya çalışmıştır ki maalesef büyük ölçüde başarılı da olmuştur.

Kuşkusuz Paxamericanın Evenjelistleri ve Vatikan’ın CIA desteği ile yürüttüğü bu rezil faaliyete Türk insanı manevi önderleri sayesinde her şeye rağmen direnmeye devam ediyor .
Bu bağlamda Türkiye’de kökü dışarıda olmayan yani milli olan pek çok dini camia çok güzel refleksler sergiliyor ki bunun bayraktarı tartışmasız olarak Prof.Dr.Haydar Baş Bey ve Arkadaşlarıdır.

Dürüstçe ifade edeyim bizim gibi işi gücü okumak ve yazmak olan biri bile Hazreti Muhammedsiz islam noktasındaki pek çok kahpe faaliyetin ayrıntılarını Prof Haydar .Baş Hoca sayesinde nüfuz edebilmiştir ki bu bile yürütülen çalışmanın sinsiliğini teyid ediyor.

İSLAM DİYE DİYE İSLAMA İHANET!Bizi üzen şeylerden biri de adı Milli Görüş olan bir önemli Camianın tamamen olmasa da bu rüzgara büyük ölçüde kapılması yani Amerikan islamına boyun eğmesidir.

Öyle değilse soruyorum yakın geçmişte her Cuma çıkışı Emperyalizmi protesto eden o insanlar dün Irak’da bugün Libya’da Haçlılar Müslümanları avlarken bir kez olsun neden tepki koymadılar ve koymazlar?

Ve son not:

Türkiye’de Şanlı Muhammed Aleyhisselam,Ashabi ve Ehli Beytinin Kur’an ve Hadisi Şerif Müslümanlığına, kendine güya İslamcı diyenlerin iktidarında savaş açıldığını ve gerçek Müslümanlığın yerine Amerikan İslamının ikame edilmeye çalışıldığını tarih dehşet verici ve ibret alıcı büyük bir ironi olarak yazacağından hiç kimsenin kuşkusu olmasın!

Haber,
Feza Tiryaki, 2 Ağustos 2011
İLK KURŞUN